Cumhuriyetimiz 100 yaşını doldurdu. Nedir Cumhuriyet?
Osmanlı imparatorluğunda halk padişahın kulu idi. Cumhuriyetle birlikte ise, egemenliğin sahibi oldu. Yani Egemen’in kulu olma konumundan çıkıp, egemenliğin sahibi olan vatandaş konumuna geldi.
“Cumhuriyet” fikrinin, Atatürk’ün zihninde, ta Selanik günlerinden beri var olduğunu görüyoruz.
Belki nasıl gerçekleştirilebilir konusunda henüz bir düşüncesi yoktu, ama ideal devlet rejimini Cumhuriyet olarak gördüğünü, arkadaşlarıyla konuşmalarından biliyoruz.
Halkta da yer yer “Cumhuriyet” fikri filiz veriyordu. Yunan işgali başlayınca, memleketin pek çok yerinde, Trakya’da, Balıkesir’de, Türkiye’nin aşağı yukarı 30-40 kadar bölgesinde, çoban ateşleri gibi, bulundukları bölgeyi düşman işgalinden korumak amaçlı yerel Kongreler oluştu; bunlara “Kongre İktidarları” dendiği bilinir. İşte bunlardan Kars’ta kurulanı, kendisine “Cenub-u Garbi Kars Cumhuriyeti” adını vermişti; yani “cumhuriyet” kelimesini kullanmıştı. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşını organize ederken, bu yerel kongre iktidarlarından çok yararlandı. Kafasında “halk egemenliği” fikri daima vardı; Kurtuluş savaşını başlatırken ve sürdürürken halk iradesine dayanmaya, Erzurum ve Sivas’ta kongre toplamaya, sonrasında Ankara’da bir Meclis toplamaya çok önem verdi. Bütün kararları mecliste tartışarak, meclisle birlikte almaya, halkla bütünleşmeye, halka dayanmaya özen gösterdi.
Dağılıp parçalanmakta olan Osmanlı imparatorluğu, emperyalistlerin iştahını kabarttığı için, 1. Dünya Savaşında mağluplar tarafında yer alan Osmanlı’nın topraklarını tamamen paylaşmak istiyorlardı. Her taraf işgal altındaydı. Mustafa Kemal, “misak-ı milli” sınırları içinde bağımsız bir Türkiye tasarladı ve Kurtuluş Savaşı ile bu gerçekleşti. Bağımsızlığımızın kayda geçtiği Lozan Konferansında, emperyalistler anlaşmaya mecburen imza atarken, “Şimdi imzalıyoruz, ama beş paranız yok, çaresiz gene bize geleceksiniz.” Demişlerdi; ama, bu öngörüleri gerçekleşmedi. Kurulan Cumhuriyet, Osmanlı’nın emperyalist devletlere olan bütün borçlarını son kuruşuna kadar ödediği gibi, başlattığı sanayileşme hamlesi ile milli zenginliği de arttırdı. M. Kemal, “borçlu kalmamaya” çok önem veriyordu. Kurtuluş Savaşı sırasında çıkarttığı kanunla halka elinde ne varsa (öküz, mavzer, bir çift çorap, vb), sonradan parasını ödemek vaadi ile teslim etme zorunluluğu getirmiş ve teslim edilen her şeyi kayda geçirtmişti; savaş bittikten ve kalkınma hamlesi başladıktan sonra, bu kayıtlara bakılarak, halka, vermiş oldukları malın parası, gene kuruşu kuruşuna ödendi. Yukarda belirtildiği gibi, Osmanlı İmparatorluğunun emperyalist devletlerden almış olduğu borçlar da bütünüyle ödendi.
Yani yeni Cumhuriyet’in ilkelerinden biri: hiç kimseye borçlu kalmamaktı.
Şimdi tekrar soralım: Cumhuriyet nedir?
Birincisi, söylediğimiz gibi, halkı bir kişinin egemenliğine tabi bir “kul” olmaktan çıkarıp, egemenlik hakkını kendi elinde tutan eşit yurttaşlar, vatandaşlar haline getirmektir. Halk, TBMM’indeki temsilcileri eliyle egemenliğini kullanır.
İkincisi, kadını “ikinci sınıf insan” konumundan çıkarmak, kadın-erkek eşitliğini sağlamaktır.
Cumhuriyet’e kadar, kadın, erkeğe tabi olan, onun emri altında olan bir kişiydi; nüfus sayımları
sırasında bile kadınlar sayılmaz, sadece erkekler sayıma geçirilirdi. Cumhuriyet, kadını, erkekle eşit haklara sahip eşit vatandaş konumuna getirdi. Hatta ileri batı ülkelerinden bile daha erken bir tarihte, kadına seçme ve seçilme hakkı verildi.
Bir başka nokta: Cumhuriyet, bilim ve aklın önemini kavrayarak, çok ciddi bir çağdaş eğitim
seferberliği başlattı. Öğretmen maaşının ne kadar olması gerektiği kendisine sorulduğunda,
“milletvekili maaşı ne kadarsa ondan az olmasın” dediği bilinen M. Kemal, sık sık öğretmenlerle bir araya gelerek, onlara gelecek nesilleri çağdaş bilimin ışığında, aklı, fen ve bilimi kendine hedef edinmiş insanlar olarak yetiştirmenin bir vatan görevi olduğunu anlatırdı. Cumhuriyet öğretmenleri, öğrencileri çağdaş bilimin ışığında düşünen, araştıran kafalar olarak yetiştirmeyi kendine misyon edinmiş insanlardı. Cumhuriyet nesilleri ve hemen sonraki nesiller, böyle öğretmenlerin ellerinde yetiştiler. Türkçeye uymayan, Türkçe kelimelerde bulunan sesleri yazmaya yetmeyen arap alfabesinin bırakılıp latin alfabesinin kabulü de eğitimin yaygınlaşmasına büyük kolaylık getirdi. Sadece bilimde değil, sanatta da, batının çoktan atmış olduğu adımların düzeyine hızla ulaşılması hedeflendi. Çok sesli müzik getirildi, bugünkü konservatuarların ilk adımı olan “Musiki Muallim Mektebi” kuruldu. Hem sanatta, hem de çeşitli fen ve bilim dallarında yetenekleri olan gençler yurtdışına gönderildi; orada yetişip yurda döndükten sonra, burada öğrenciler yetiştirmeleri sağlandı.
Cumhuriyet, aynı zamanda, inanılmaz bir ekonomik kalkınma ve sanayileşme hamlesi planladı ve uyguladı. Lozan’dan hemen sonra, Cumhuriyetin hazırlıkları içindeyken, Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi toplanarak memleketin ekonomik gelişimi için atılması gereken adımlar tartışıldı. Avrupa ülkeleri Sanayi devrimini yaşamıştı; ama Osmanlı imparatorluğu bunu kaçırmış ve feodal bir toplum olarak kalmıştı. Cumhuriyetle birlikte, hem Mustafa Kemal’in “Köylü efendimizdir” sözünün ışığında köylü ve çiftçi desteklenerek, sosyal devlet ilkeleriyle, tarım üretimi arttırıldı, hem de pamuk, şeker, kağıt, ipek, demir-çelik vb fabrikaları kurularak sanayi üretimine geçildi. (Bir uçak fabrikası kurularak dışarıya uçak sattığımız da unutulmasın.) Her yıl geleneksel “Yerli Malı kullan” haftaları düzenlenerek yerli sanayi ürünlerinin kullanımı teşvik edildi. Bu şekilde ciddi bir ekonomik kalkınma ile, yukarda belirtildiği gibi Osmanlı’nın yabancı devletlere olan borçları ödenip temizlendiği gibi, yurt içinde de refah seviyesi yükselmeye başladı.
Özetle Cumhuriyet:
İnsanları 1 kişinin egemenliğinin “kulu” olmaktan kurtarıp onları egemenliğe eşit şekilde sahip ve bu egemenliği seçtikleri vekiller aracılığıyla kullanan eşit yurttaşlar haline getirdi; Kadın-Erkek eşitliğini sağladı; bir çok haktan mahrum olan kadınları, eşit konumda yurttaşlar haline getirdi; Batı uygarlığına yüzünü dönerek başlattığı eğitim seferberliği ile, okur-yazar sayısı çok az olan bir milleti, kısa sürede çağdaş bilim ve sanat düzeyine yükseltecek adımları attı; Planlı bir ekonomik seferberlikle tarımı düzenleyerek, çok sayıda fabrikalar kurarak sanayileşmeyi sağladı; ekonomik açıdan dışa bağımsız ve içte de refahı giderek artan bir ülke yarattı.
Comments